Kapat

HABERLER

Başvuru, mağdur olunan bir suç sonucu oluşan gebeliğin sonlandırılması talebinin sürüncemede bırakılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

Başvuru, mağdur olunan bir suç sonucu oluşan gebeliğin sonlandırılması talebinin sürüncemede bırakılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

3/5/2003 doğumlu başvurucu olayların geçtiği tarihte on sekiz yaşından küçüktür. 23/12/2019 tarihli hastane muayene raporunda başvurucunun 10 haftalık canlı gebeliğinin mevcut olduğu tespit edilmiştir. G.E. hakkında reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması talebiyle Konya Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Başvurucu vekili Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Bürosuna verdiği dilekçeyle soruşturma dosyası mağduru başvurucunun on altı yaşında olduğunu, yaşadığı istismar nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu ve ivedilikle rahim tahliyesi kararı verilmesini talep etmiştir. Başsavcılıkça aynı tarihte Konya 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun rahminin tahliyesinin kanunlara uygun olup olmadığının tespiti ile kanunlara uygun olması hâlinde olayın aydınlatılması, delil elde edilebilmesi için ileride şüpheli veya şüphelilerden alınacak kan örneği ile genetik ve moleküler yönden karşılaştırılması amacıyla başvurucudan alınan ceninin DNA profilinin Adli Tıp Kurumunda muhafaza altına alınmasına, bu işlemlerin Ankara Adli Tıp Kurumunca yapılması ya karar verilmesi talep edilmiştir. Hâkimlik talebi reddetmiştir. Kararda 5237 sayılı Kanun'un 99. maddesinin (6) numaralı fıkrası ile 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'un gebeliğin sona erdirilmesi hakkında 5. maddesinin birinci fıkrasına dayanan 18/12/1983 tarihli ve 18255 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Rahim Tahliyesi ve Strerilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük'ün 13. maddesine atıf yapılmıştır. Tüzük'ün 13. maddesinde on haftayı geçmeyen gebeliklerde yapılacak rahim tahliyesinde gebe kadının reşitse kendisinden, küçükse kendisinin rızası alınmakla birlikte velisinden, vesayet altında bulunup da reşit ya da mümeyyiz değilse kendisinden ve vasisinden (Bu hâlde ayrıca sulh hâkiminden de izin alınması gerekir.) izin belgesi alınması hükmünün amir olduğu belirtilmiştir. Kararda ayrıca ilgili Tüzük'te ve kanunlarda mahkeme kararı ile hamileliğin sonlandırılmasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığı, ceninin yaşam hakkının annenin psikolojisinden üstün olduğu da gözetilerek talebin reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu bu karara itiraz etmiş ve Konya 5. Sulh Ceza Hâkimliği itirazı reddetmiştir. Başvurucu ile velisi olan babası, Başsavcılığa verdikleri ve her ikisinin debizzat imzaladığı dilekçeyle ivedilikle rahim tahliyesi kararı verilmesini talep etmiş olsa da dilekçeye cevap verilmemiş ve başvurucu bir erkek bebek dünyaya getirmiştir. Başvurucu; yaşının küçük olup, cinsel istismara maruz kalması nedeniyle gebe kaldığını belirtmiştir. Gebeliğinin sonlandırılması için sulh ceza hâkimliklerine birçok kez başvurmasına rağmen talebinin reddedildiğini, mahkemelerin bu tutumu nedeniyle gebelik süresinin yirmi haftayı geçtiğini, gebeliği sonlandıracak kararın bir türlü alınamadığını, istismar sonucu meydana gelen gebeliğe katlanmak zorunda bırakıldığını, psikolojisinin bozulduğunu, intihar etmeyi düşündüğünü ifade etmiştir. Ayrıca doğumdan sonra çevresindeki kişiler tarafından küçük düşürüldüğünü, ailesinin ve kendisinin kötü, insan onur ve haysiyetine yakışmayan muamelelere maruz kaldığını ve doğum yapmak zorunda bırakılması nedeniyle eğitim ve öğrenim hayatına devam edemediğini belirterek özel hayata saygı hakkının, şeref ve itibar hakkı ile eğitim ve öğretim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Gebeliğin sonlandırılmasına izin verilmemesinin kişisel özerklik ve ruhsal veya bedensel sağlık yönünden vücut bütünlüğü ile ilgili olması sebebiyle başvuru maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir. ayasa'nın 17. maddesi gebeliğin sonlandırılması ile ilgili açık bir hak veya güvence içermemekte olup anılan maddenin böyle bir hakkı ihtiva ettiği biçiminde yorumlanması da mümkün değildir. Anayasa kişilere gebeliğin sonlandırılmasına dair açık bir hak tanımamış ise de kanun koyucunun böyle bir hakkı düzenlemiş olması hâlinde bu hakkın Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında etkili bir şekilde kullanılabilmesi gerekir (R.G., § 76). Türk hukukunda 2827 ve 5237 sayılı Kanun hükümleri kapsamında kürtajın öngörülen kanuni şartlar dâhilinde kabul edildiği, devletin bu alandaki takdir yetkisini kabul yönünde kullandığı anlaşılmaktadır (R.G., § 79). Somut olay bakımından kanun ile öngörülmüş gebeliğin sonlandırılması imkânına erişememe durumu söz konusu olduğundan başvurucunun gebeliğin sonlandırılması talebinin süratle sonuçlandırılmamasının, nihayetinde de buna izin verilmemesinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkını ihlal ettiği söylenebilmektedir. kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde süresi yirmi haftadan fazla olmamak üzere gebeliğin sonlandırılabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla yargı makamlarının tutumu başvurucunun gebeliğin sonlandırılması imkânına erişmesini engellemiş ve başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiştir. Bu durum söz konusu adil dengenin başvurucu aleyhine bozulmasına yol açmış, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına yapılan müdahalenin orantısız olması sonucunu doğurmuştur. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. 
Başvuru no: 2020/26150
Karar tarihi: 2.11.2023
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/02/20240228-4.pdf

Göztepe Sokak No: 11 06080 Hamamönü / Ankara

Telefon : 0 (312) 312 61 06
Faks : 0 (312) 428 10 23