Kapat

HABERLER

13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebi hakkında karar

13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebi hakkında karar

OLAY: Hükümlü hakkında verilen ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma disiplin cezasına karşı başvurulan şikâyet yolunda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ: Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesi şöyledir:
“Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.”
Kanun’un “Disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşulları” başlıklı 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesinde hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezalarının uygulanacağı öngörülmüştür.  Kural, hükümlünün disiplin yönünden cezalandırılmasındaki temel prensipleri belirlemekte, başka bir ifadeyle Kanun kapsamında hükümlülere uygulanabilecek tüm disiplin cezaları bakımından genel bir hüküm niteliği taşımaktadır. Buna göre kural uyarınca disiplin suçu teşkil eden fiilleri kusurlu olarak işleyen hükümlü eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da yer alan disiplin cezaları ile cezalandırılacaktır.
 Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda disiplin cezası verilebilmesi için hükümlünün kusurlu olması şartının arandığı, buna karşılık kusuru ortadan kaldırmamakla birlikte azaltan sebeplerin gerçekleşmesi durumu ile ilgili herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden hükümlünün haksız tahrik altında disiplin suçu işlemesi hâlinde daha az disiplin cezası uygulanmasının mümkün olamayacağı, bunun da farklı kusur oranına sahip hükümlülere aynı disiplin cezasının verilmesi sonucuna yol açacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25). Kural, hükümlülerin Kanun’da belirlenmiş disiplin suçu oluşturacak eylemleri kusurlu olarak gerçekleştirmeleri hâlinde eyleminin niteliğine ve ağırlığına göre yine aynı Kanun’da yer alan cezalarla cezalandırılmalarını öngörmektedir. Bu itibarla kural uyarınca eyleminin nitelik ve ağırlığına göre cezalandırılması öngörülen kişi kusurlu olarak gerçekleştirdiği hangi somut fiile hangi sonucun bağlandığını bilebilecek durumda olduğundan kural bu yönüyle bir belirsizlik İçermemektedir. Kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki bu tür düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmek için elverişli olmasını, gereklilik söz konusu amaca daha hafif bir düzenleme ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Buna göre bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur. Kusurlu davranış veya tutumlarıyla ceza infaz kurumlarının kurumsal düzeninin bozulmasına yol açabilecek disiplinsizlik hâllerinde bulunan hükümlülerin eylemin niteliği ve ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma ve hücreye koyma disiplin cezalarından biri ile cezalandırılmasının öngörülmesi söz konusu cezaların etki ve sonuçları gözetildiğinde bu tür fiillerde bulunulmasını engelleyici ve caydırıcı nitelikte olduğundan dava konusu kuralın, bu kuralla ulaşılmak istenen amaç yönünden elverişli ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Kuralda uygulanması öngörülen Kanun’da belirtilen disiplin cezaları bakımından alt ve
üst sınırların belirlenmiş olduğu görülmekte olup bu itibarla olayın oluş şekli ve hükümlünün kusurunun ağırlığına göre cezanın bireyselleştirilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan kural, uygulayıcının somut olayın özelliğini ve hükümlünün kusurunun derecesini gözeterek eylemi nitelendirmesine ve bu nitelendirmeye göre bir ceza takdir etmesine engel bir düzenleme de içermemektedir. Bu itibarla farklı kusur oranlarının kademeli olarak ağırlıklarına göre cezalandırılmasına imkân tanıyan kuralın korunmak istenen kamusal yarar karşısında bireye makul olmayan, orantısız bir külfet yüklediği söylenemez. Ayrıca kural kapsamında uygulanması öngörülen disiplin cezalarına karşı yargısal denetimin mümkün olduğu, dolayısıyla fiil ile ceza arasında bulunması gereken makul dengenin gözetilip gözetilmediğinin yargı mercilerince denetlenebileceği de dikkate alındığında, kuralın ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir. Kuralın Anayasa’nın 10. maddesiyle ilgisi görülmemiştir. Bu nedenle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 25/1/2023 tarihinde oybirliği ile karar verilmiştir.
Esas Sayısı : 2022/133
Karar Sayısı : 2023/15
Karar Tarihi : 25/1/2023
R.G.Tarihi : 6/4/2023

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/04/20230406-13.pdf

Göztepe Sokak No: 11 06080 Hamamönü / Ankara

Telefon : 0 (312) 312 61 06
Faks : 0 (312) 428 10 23